Dünya Ekonomisi
Genişletici
para politikalarına devam edildi.
2016 yılında ABD Merkez Bankası (Fed), ABD ekonomisindeki toparlanmanın istenen düzeyde olduğunu belirterek faizleri 25 baz puan artırdı. Ancak, başta Çin olmak üzere diğer gelişmekte olan ülkelerdeki yavaşlama veya negatif büyüme oranları, dünya ekonomisinin geleceğine yönelik kaygıları yeniden artırmaya başladı.
2016 yılına yönelik beklentiler; ABD ekonomisinde toparlanmanın devam edeceği ve Fed’in faiz artıracağı, Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının genişletici para politikalarını sürdüreceği, petrol üreticisi ülkelerin petrol üretimi konusunda anlaşmaları ve Çin ekonomisinde yavaşlamanın yaşanacağı yönündeydi.
Fed, ABD ekonomisindeki toparlanmayı dikkate alarak yıl sonunda parasal sıkılaştırmaya devam etmiştir. Avrupa Merkez Bankası ise düşük petrol fiyatlarını ve ekonomide toparlanmanın istenen düzeyde olmadığını öne sürerek genişletici para politikasını uygulamayı sürdüreceğini beyan etmiştir. Küresel ekonomide görülen yavaşlama eğilimi Çin’de çok daha derin hissedilmeye başlamış ve büyüme oranları %6,5 seviyesine kadar gerilemiştir. 2015 yılında olduğu gibi 2016 yılında da küresel ekonominin yavaşlamasının etkisiyle, başta petrol olmak üzere emtia ihraç eden ülkelerde bütçe açıkları artmış ve negatif büyüme oranları görülmeye devam etmiştir. Bu kapsamda, söz konusu ülkeler düşük petrol fiyatlarına müdahale amaçlı olarak üretimde kesintiye gitme konusunda anlaşmışlardır. Ancak Fed’in sıkı para politikası uygulamaları ve faiz artışı nedeni ile petrol ve emtia fiyatlarında kayda değer bir toparlanma meydana gelememiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerine sermaye girişleri yavaşlamıştır.
Petrol fiyatı50 dolar mertebesinde dengelendi. (2016 yıl sonu)
2016 yılında, ABD’de istihdam piyasasında tam istihdama yaklaşılması ve enflasyon oranlarında görülen göreceli artış, ABD’de uygulanan ekonomi politikasına güveni artırmıştır. İlerleyen dönemde aşırı ısınmayı önlemek için Fed, 2015 yılındaki faiz artışına ek olarak 2016 yılında da faizleri yeniden 25 baz puan artırmıştır. ABD 10 yıllık devlet tahvil faizi de yılın son çeyreğinde hızlı şekilde yükselerek, Fed’in faiz artışını fiyatlara yansıtmıştır. ABD Başkanlık seçimlerini kazanan Trump’ın seçim vaatleri ile ilişkili olarak genişleyici maliye politikaları uygulayacağı beklentisi de ABD tahvil faizlerindeki hızlı yükselişi destekleyen diğer bir etken olmuştur. Fed’in faiz artışı ve ABD 10 yıllık tahvil oranlarının hızlı yükselişi dünyanın genelinde faiz oranlarının artmasına, USD değerinin uluslararası piyasalarda yükselmesine neden olmuştur. Önümüzdeki dönemde Fed’in üç defa faiz artırımı yapabileceği ihtimalinden bahsedilmesine rağmen, Trump’ın uygulayacağı ekonomi politikaları ve ABD ekonomisinin durumunun, Fed’in uygulayacağı para politikasını belirlemesi beklenmektedir.
2016 yılında, Avrupa Birliği’ndeki toparlanma ılımlı düzeyde kalırken, Brexit’in (İngiltere’nin AB’den çıkması) ortaya çıkması ile Avrupa Birliği’nin geleceğine yönelik yeni riskler oluşmuştur. Avrupa Merkez Bankası (ECB) bu doğrultuda piyasa dinamiklerini de dikkate alarak AB ülkelerini desteklemek için genişletici para politikası uygulamaya devam etmiştir. Ancak küresel ekonomide yaşanan belirsizlikler, yükselen faiz oranları ve AB’de istenen toparlanmanın yakalanamaması, enflasyon konusunda ECB’nin hedeflerini yakalamasını zorlaştırmıştır. Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde görülen yüksek işsizlik oranları ve borç stoku, Avrupa Bölgesi’ne yönelik kaygıların artmasına neden olan diğer unsurlardır. Brexit kararının Avrupa Birliği’nin ekonomisini olumsuz etkilemesinin yanı sıra; Birlik'teki diğer ülkelerin de ayrılmayı talep etme ihtimalinin ortaya çıkması ile siyasi etkisinin de oldukça fazla olacağı düşünülmektedir. ECB tarafından yürütülen tahvil alım programının Mart 2017’de tamamlanması öngörülürken, program Nisan’dan Aralık’a kadar ayda 60 milyar Euro olacak şekilde uzatılmış ve ECB tarafından gerekirse sürenin ve miktarın daha da artırılabileceği deklare edilmiştir. Bu kapsamda, AB ekonomisinde sorunların devam etmesi ve enflasyonun hedeflerin altında kalması nedeniyle ECB’nin genişletici para politikasını daha uzun süre uygulamaya devam edeceği düşünülmektedir.
USD
değer kazandı.
2016 yılında gelişmekte olan ülkeler açısından önemli olan ekonomik olayların başında, küresel ekonomide düşen talep nedeni ile başta petrol olmak üzere, emtia fiyatlarında görülen sert düşüş ve hızlı yükselişler olmuştur. Çin’in büyüme oranlarında görülen düşüş de dünya ekonomisine olumsuz yansıyan ve emtia fiyatlarını olumsuz etkileyen diğer bir etkendir. Yılın ilk aylarında petrolün varil fiyatı 25 ABD dolarına kadar düşerken Suudi Arabistan, Rusya, Brezilya gibi emtia ihracatçısı ülkelerde düşük petrol ve emtia fiyatlarından kaynaklı yüksek bütçe açıkları görülmüş ve bu ülkelerin ekonomilerine resesyon hakim olmuştur. OPEC ülkeleri ve petrol ihracatçısı ülkelerin girişimi ile petrol üretiminin dondurulmasına yönelik adımlar atılması sonucu petrolün varil fiyatı 50 ABD doları üzerinde dengelense de son beş yılın fiyat ortalamasının oldukça altındadır. Trump’ın alt yapı yatırımlarının artırılmasına yönelik olarak açıkladığı seçim vaadi nedeniyle, bakır ve benzeri hammaddelerin fiyatlarında son çeyrekte yükseliş yaşanmış olsa da yükselen faiz oranları bu artışı sınırlandırmıştır. Ayrıca Trump’ın yine seçim vaatleriyle ilgili olarak açıkladığı ticaret sözleşmelerinin yeniden gözden geçirilmesinin, başta Çin ve Meksika olmak üzere bazı gelişmekte olan ülke ekonomilerini olumsuz etkilemesi beklenmektedir.
Türkiye Ekonomisi
%8,53
enflasyon (2016 yıl sonu)
2016 yılında Türkiye, diğer gelişmekte olan emtia ihracatçısı ülkelerin aksine emtia ithal edip mamul ve yarı mamul ihraç eden bir ekonomik yapıya sahip olduğundan, başta petrol olmak üzere düşen emtia fiyatlarından olumlu etkilenmiştir. Türkiye, sınırlarımızdaki jeopolitik riskler, beklentilerin üzerinde seyreden enflasyon ve yılın ortasında yaşanan olağanüstü siyasi gelişmelere rağmen 2016 yılında beklentilerin üzerinde bir ekonomik performans sergilemiştir. Küresel ekonomide yaşanan belirsizliğe rağmen, ekonomi yönetiminin hızlı kararlar alabilmesi, ekonominin temel yapı taşlarının oldukça güçlü oluşu ve siyasi otoritenin ekonomi yönetimindeki tecrübesi sayesinde 2017 yılında Türkiye’nin büyüme açısından daha iyi performans sergilemesi beklenmektedir.
2016 yılında Fed’in faiz artırımı konusunda atacağı adımlar, gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye hareketlerini belirlemekte önemli rol oynamaktaydı. Fed tahvil alımlarını bitirdikten sonra, 2015 yılında son on yıllık süreç içinde ilk defa 25 baz puan düzeyinde artırmıştır. 2016 yılının başında Fed’in yıl içinde dört defa faiz artırabileceğini açıklaması, cari açık veren ülkeler açısından finansman maliyetlerini yükseltmeye başlamış ve Türkiye’ye yönelik risk algısını artırmıştır. Ancak Fed’in 2016 yılı içinde faizleri sadece bir defa 25 baz puan kadar artırması, 2017 yılında da Fed’in yine bahsettiği üç defalık faiz artırımını gerçekleştiremeyeceği beklentisini doğurmakta ve gelişmekte olan ekonomilerle birlikte Türkiye piyasalarına ilişkin temkinli bakışı yumuşatmaktadır.
50 baz puan
politika faizinde artış
2016 yılında TL’nin başta ABD doları olmak üzere diğer gelişmiş ülke para birimlerine karşı değer kaybetmesi ve yıl içinde düşük seviyelerde seyreden emtia fiyatları nedeniyle Türkiye’nin cari açığı daralmaya devam etmiştir. Türkiye’nin ihracat pazarında AB’nin en büyük paya sahip olması nedeni ile Türkiye’nin ihracat gelirlerinin büyük kısmı Euro, ithalat giderleri ise genelde ABD doları cinsindendir. Özellikle yılın son çeyreğinde Euro/USD paritesinde görülen düşüş, Türkiye’nin ihracat performansını değerleme açısından olumsuz etkilemiştir. Ayrıca düşük petrol fiyatları ve jeopolitik sorunları nedeniyle ana ihraç pazarımız olan Irak’ta yaşanan problemler ve Rusya ile yaşanan siyasi sorunlar, ihracat ve turizm gelirlerimize baskı yapmıştır. Bunlara rağmen, Türkiye diğer pazarlarda ihracat performansını artırmayı başarmış ve ihracatını geçen senenin bir miktar üzerine çıkarabilmiştir. Diğer yandan düşük emtia fiyatları sayesinde ithalat da geçen seneye kıyasla bir miktar azalmıştır. Sonuçta, 2016 yılında cari açık rakamlarında sınırlı da olsa bir gerileme görülmüş, cari açığın GSYH’ye oranı %5 seviyesinin altına inmiştir. 2016 yılında, net ihracatın büyümeye katkısı bulunmazken, iç talep kaynaklı olarak beklentilere yakın bir büyüme sağlanmıştır.
2016 yılında enflasyon oranı %8,53 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşmiştir. Enflasyonun beklentilerin üzerinde çıkmasında; TL’nin sepet bazında ABD dolarına ve Euro’ya karşı yaklaşık %20 düzeyinde değer kaybetmesi sonucu kur etkisinin son üç ayda görülmesinin yanı sıra bazı gıda ürünlerinin fiyatlarının yıl boyunca yüksek seyretmesi etkili olmuştur. Kur etkisinin yeni yılın ilk çeyreğinde de devam etmesi beklenirken, yılın ikinci çeyreğinden itibaren baz etkisinin de katkısı ile enflasyonun düşüşe geçeceği düşünülmektedir.
TCMB, 2015 yılının ikinci yarısında uyguladığı para politikasında sadeleşmeye gideceğini açıklamış, 2016 yılında da küresel ekonomik koşulları ve enflasyondaki düşüş trendini de dikkate alarak borç verme oranında kayda değer bir indirim yapmıştır. Ancak, yılın son çeyreğinde küresel ekonomik koşulların değişmesiyle TCMB, yılın kapanışına doğru Türk Lirasını desteklemek için sıkı para politikası uygulayarak politika faizinde 50 baz puanlık bir artış yapmıştır. TCMB’nin ekonomiyi desteklemek için attığı adımların yatırım ve tüketim harcamalarını olumlu etkilemesi beklenmektedir.
%5
cari açığın GSYH’ye oranı
2016 yılında dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde görülen yüksek borç oranlarına ve ülkemizde barınan mültecilere yapılan harcamalara rağmen Türkiye, uyguladığı mali disiplin sayesinde kamu borcunu düşük seviyede tutabilmiştir. Aynı kararlılığın 2017 yılında da devam edeceği öngörülmektedir.
2016 yılının ilk yarısında küresel ekonomide görülen yavaşlama eğilimi yılın son çeyreğinde tersine dönmüş, tahvil faizlerinde tarihi dip seviyelerinden hızlı bir yükseliş yaşanmıştır. Özellikle yılın ikinci yarısında ABD’de ekonominin toparlanmaya başlaması ve Fed’in atacağı sıkılaştırıcı adımlar, dünyada faiz oranlarını artırırken, gelişmekte olan ülke para birimlerinde ve TL’de değer kayıplarına yol açmıştır. Yılın ilk çeyreğinde başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında görülen sert düşüş, petrol ve emtia ihracatçısı ülkelerin fiili müdahaleleri ile yılın geri kalan kısmında kısmen de olsa dengelenmiştir. Buna rağmen, mevcut fiyat seviyeleri bu ülkelerin denk bütçe yapmalarını olanaksız kılmaktadır. Türkiye bu ülkelerden farklı bir ekonomik yapıya sahip olmasına rağmen gelişmekte olan ülke kategorisinde yer alması nedeniyle bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Brexit kararı, AB’nin geleceğine yönelik şüpheleri uyandırmış ve beklenen ekonomik toparlanmayı sağlayamayan AB ekonomisine baskı yapmaya başlamıştır. Bu kapsamda ECB, genişletici para politikası uygulamasına 2017 yılında da devam edeceğini beyan etmiştir. AB ekonomisinde görülecek olası toparlanma Türkiye’nin ihracatını olumlu etkileyebilecektir. Diğer yandan yapısal reformlara yönelik atılan adımlar, Türkiye’nin 2017 yılı ve sonrasına ilişkin makroekonomik yapısını şekillendirerek, sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayacaktır.